Tanışma şansım oldu geçenlerde Tanrıyla...
Kar yağıyordu dışarda, küçük bi kafeye oturduk; ikimizde kahve istedik, benim ki olabildiğine sütlü ve şekerli, onun ki sade, zaten güçlü adamlar hep öyle içmez mi kahvesini; nasıl içerler bilmem tatsız tuzsuz acı...
Kısa bir sohbetti bizimkisi, öyle ya meşgul biri o...
Beni sevmiş olacak ki konuşmanın sonunda ondan bir şey istememi söyledi;
Al Tanrım yüreğimi bu bedenden, sakla kimse bulamasın ben bile...
Bitmek bilmeyen kazı çalışmaları,
Üstelik bu kar kıyamette...
Gözyaşıyla uğurladıklarımız perişan,
Geri dönüşler bi çare...
En büyük yalanların kurbanı yine mi siz?
Ahh yine siz, peki ya biz?
Peki ya yüreğim?
Hani o son nefesle hastalıklı duygularınızı
miras bıraktığınız o yer...
Gülümsememi bulabilir misiniz?
Korkularımı buruşturup atabilir misiniz?
Saflığımı kadınlığımdan kurtarabilir misiniz?
Kanattığınız gökyüzümü tekrar maviye boyayabilir misiniz?
Siz Tanrıcılık oynayabilir misiniz?
Geri verin gözlerimin rengini...